Avrupa Şampiyonası dün başladı. Çek Cumhuriyeti - İsviçre karşılaşması tempolu, mücadelesi bol ama golü az bir maçtı. Bu sanırım bazı yorumculara sıkıcı gelmiş olacak ki bizim maçımızın böyle olmamasını dilediler.
Bugüne kadar Türkiye ve Avrupa Şampiyonası'ndaki rolü/yapabilecekleri hakkında yazmamayı tercih ettik. Biliyordum çünkü böyle olacağını. Hayır ukalalık, ben demiştimcilik oynamıyorum, futbol adına öğrendiğim şeyler bana bunu gösteriyor.
4-3-3 sistemi 3 forvetle oynanmaz. Oynanır canım oynanır da, bir kanatta Van Persie diğerinde Kuyt gibi adamların varsa oynanır. İlerde tek savaşan forvet, kanatlarda iyi pas yapabilen, içeri girebilen oyuncularla oynanır. Bu sistemle oynamanın en büyük avantajı pas yapabilecek adamın çok olması ve topun sizde kalmasıdır. Dün Türkiye ayağında top tutamazken Portekiz akıllı paslaşmalarla bizi oyundan düşürdü.
Maçın adamı Pepe seçildi. Maç boyunca bizim cılız ataklarımızı başlamadan bitirdi, üzerine şampiyonanın en güzel gollerinden birini attı. Şöyle bir gol oldu; orta sahada rakibin forvetinden topu kaptı, rakibin yarı sahasının ortasına kadar sürdü. Ronaldo'ya pas attı. Geri doğru gitmeye hazırlanırken tekrar kendisine pas verilince orta sahanın ortasından yay üzerine kadar yine sürdü topu. Sonra yaydaki Nuno Gomes'le verkaça girip ceza sahası içinde kaleci ile karşı karşıya kaldı ve golü attı.
Böyle okuyunca size de güzel gelmedi mi? Defans oyuncusu bizim sahamızda rahat bir şekilde top sürüyor, istediği gibi pas alışverişi yapıyor ve takım halinde kapanmışken kalecimizle karşı karşıya kalıyor. Eğer Pepe haricinde birini seçebilseydim Deco derdim. Orta sahayı bir maestro gibi yönetti, oyun sıkıştırmadı. Aslında düzgün bir baskı görmedi bile, kalan maçlarında bu kadar rahat olabileceğini sanmıyorum.
Velhasılı, eğer kalan maçlara da bu kadro ve bu planla çıkmayı planlıyorsa Terim, işi zor. Türkiye ile ilgili asıl yazıyı turnuva bitimine saklıyorum.
08 Haziran 2008
Türkiye 0-2 Portekiz
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder