14 Nisan 2008

Gecikmiş Yazılar Serisi #1 : Karl Heinz Feldkamp


Uzun süredir yazmak isteyip de fırsat bulup yazamadığım konular var. Şimdi fırsat buldukça bu açığı kapamayı düşünüyorum.

Feldkamp'ın gönderilişinin nedeni hala tam olarak belirgin değil. Çeşitli söylentiler arasından seç beğen al yapıyoruz. Gönderilme sebebi ne olursa olsun taraftarlar genelde memnun görünüyor, özellikle geçtiğimiz 2 maçın ardından bu iyice ortaya çıktı.

Peki bu kadar eleştirilmeyi hak ediyor mu Feldkamp?

İşte temel sorunumuz burada başlıyor. Feldkamp takımın başına getirildiğinde bu hamleyi sezonu kurtarmak adına atılmış populist bir adım olarak gördüğümü söylemiştim. Sürekli, başarı = istikrar diyoruz. İstikrarın Feldkamp'la yakalanamıyacağı bir gerçekti. Yanına gelecekte takımın başına geçmesi öngörülen bir yardımcı getirilmediğinde bu belli olmuştu zaten. Feldkamp'ın sezon içinde çıkamayacağı maçlar olacağını herkes tahmin ediyordu, bu dönemlerde iyi bir yardımcısı olsa belki de bu durumlara düşülmezdi.

Disiplin uygulamaları konusuna değinmiyeceğim. Her teknik direktörün kendi prensipleri, kendi doğruları vardır. Feldkamp'ın zamanında Hotiç'e yaptığıyla disiplin dozunu göstermişti, bu adamdan Lincoln'e özel tarife uygulamasını bekleyemezsiniz. Kaldı ki size göre yanlış olan bu disiplin anlayışı ona göre doğru olabilir, söz konusu kişisel değerler ve prensipler olunca görecelik kavramı ortaya çıkar.

Gelelim futbola yani asıl konuya. Sezon başlangıcını herkes hatırlıyordur sanırım. Fırtına gibi girilmişti sezona, rakibi boğan bir oyun anlayışı vardı. İlk maçların ardından bütün taraftarlarda beklenti arttı. Sezona beklentisiz girenler bile Uefa Kupası'nda başarı beklemeye başladı. Unutulan nokta takımın durumuydu. Herkes söylüyor zaten, tekrarlamaya gerek yok kaç oyuncunun gittiğini, kaç oyuncunun geldiğini.

Yeni bir takım vardı sahada. Yanılmıyorsam 7 -8 yeni forma giyiyordu ilk maçlarda. Bunun ne kadar zor bir durum olduğunu kavramak gerekiyor. Sezon arasında Fenerbahçe'ye katılan Maldonado'ya bakın, şu an alışma sürecinde ve iyi oynamıyor. Şimdi bunu Galatasaray için düşünün; normal bir takım üzerine katılmadı futbolcular, hem takıma hem sisteme hemde beraber oynadıkları oyunculara alışkın değillerdi.

Yine de kötü gitmiyordu takım, ligi domine etmişlerdi. Sonra ardı ardına sakatlıklar geldi. İlk 11 oyuncularının yarısından çoğu sakatlandı. İşleyen makinenin bir kaç parçası dışında bozulduğunu düşünün, bu makineye takacağınız yedek parçalar normalde kullandıklarınızla aynı değilse mutlaka işleyiş problemi olacaktır. Galatasaray'ın başına gelen tam olarak buydu. İşleyiş değişmişti ve zaten yeni olan takım bir yenilik daha yaşadı.

Bir takımın teknik direktörün kafasındaki sistemi anlaması ve onu sahada uygulaması zaman alır. Bu zaman verilmedi Feldkamp'a, takımın yaşadığı onca aksiliğe, sakatlığa rağmen tahammül edilemedi ve gönderildi.

Arada Feldkamp'ın suçu olarak sayılan Leverkusen mağlubiyetine de değineyim. Bir takım düşünün, Pazartesi buzlu toprak sahada kıran kırana bir deplasman maçı yapmış. Pazartesi akşamı ancak ayrılabilmiş şehirden, Arada hiç dinlenme, antreman vs. yapamadan durmaksızın yol almışlar ve başka bir ülkeye maç yapmaya gitmişler. Bu arada takımın sağ bekinin dizi kırılmış, onun yerine sağ bek oynayabilen göbek oyuncusu da sakat. Ön liberonuz sakat sakat çıkmış maça. Bu koşullar altında bu maçtan ne beklersiniz? 5-0 kazanmayı mı?

Feldkamp'ın hataları olmadı mı peki? Elbette oldu, kendisinin de kabul ettiği bir çok hata yaptı Feldkamp. Ama bunlar tolerans gösterilemeyecek hatalar mıydı? Demek ki öylelelermiş...

En nihayetinde büyük bir futbol adamı sezon bitimine 6 hafta kala "istifa etti". Gelecek haftalarda çok zorlu maçlara çıkacak Galatasaray, o zaman değeri anlaşılmaz umarım... Ve umarım şimdi arkasından atıp tutan taraftarlar o günlerde Feldkamp kovulur muydu diye sızlanıp iki yüzlülük etmezler...

Bu yazıyı okuyan bunları da okudu.



Hiç yorum yok: