31 Mart 2008

İtalya'da bir ölüm daha : Matteo Bagnaresi


Geçtiğimiz hafta sonu oynanması gereken Juventus - Parma maçı öncesinde iki takım taraftarları arasında çıkan olaylardan kaçmak isterken Matteo Bagnaresi isimli Parma taraftarı otoban'da otobüs altında kalarak hayatını kaybetti malesef ki İtalya'da yaşanan bu ölüm olayının geçmişi var.

Daha önce de Kasım 2007 tarihinde S.S. Lazio taraftarı Gabriele Sandri hayatını kaybetmişti.

Fanatizm noktasında artık taraftarların bu kavramı yeniden tanımlamasının zamanı çokdan geldi de geçiyor, fanatizm yüzünden biten bu iki hayatı Dünyadaki tüm taraftarların iyi analiz etmesi gerekiyor.

Bu arada ne kadar da önemsiz bir ayrıntı ki bu biten hayattan sonra ertelenen Juventus -Parma maçının ertelendiği tarih henüz belirli değil.

Olympique Lyonnais şampiyonluğa doğru...

Olympic Lyon deplasmanda oynadığı maçta rakibi Valenciennes'i 2-1 mağlup ederek en yakın rakibi Bordeaux'un 9 puan önünde liderliğini sürdürüyor. 20 takımlı ligde şu ana kadar 31 maç geride kaldı ve Lyon bu sene de Fransa Ligue 1'i domine etmeye devam edecek gibi gözüküyor.

Nisan ve Mayıs'a Dair


Nisan ayındaki konumuz oylarınızla yeni yıldızlar oldu. Onun seçilmesini beklemiyordum açıkçası, şaşırmadım desem yalan olur.

Mart ayı boyunca 90'lar serisi yaptık, ayın son 2 haftasında yaşadığım problemler nedeniyle bir çok oyuncu eksik kaldı. Fırsat bulduğumda onları da tamamlarım.

Bu ay ise genç yaşına rağmen parlayan yıldızları, önümüzdeki sezonlarda patlama yapmasını beklediğimiz oyuncuları yazacağız. Liste yine kabarık, bir aksilik çıkmazsa güzel bir seri olur. Tabii fotoraftaki kadar uzun vadeli bir liste olmayacağını belirteyim.

Mayıs ayı içinse ankette gördüğünüz üzere Dismenore ile konuşup değişikliğe gittik. Futbola biraz renk katalım istedik ve içkileri tanıtmaya karar verdik. Ben üretim, o da tüketim konusunda uzmandır.

2007 - 2008 La Liga Champions


Dün gece oynanan maçta Real Madrid kendisine ters gelen Sevilla'yı 3-1'le geçti. 2. sıradaki Villareal'le 6 puan fark var aralarında ve oynanacak daha 8 maç var.

Peki neden böyle gubidik bir başlık koydum? Sebebi dünkü maç, uzun zamandır bu kadar hırslı, bu kadar arzulu ve aç bir Madrid izlememiştim. Dünkü maçta sadece Robben'i izlemek bile anlatmaya çalıştığım şeyi gösterir size. Sneijder geldiğinden beri ilk defa bu kadar koştu, orta saha oyuncusu nasıl oynamalıdır dersi verdi adeta. Nistelrooy'un yokluğunda Raul'un partneri bu kez Higuain oldu. Çok gol kaçırdı ama kimsenin ona kızacağını sanmıyorum. Cannavaro, Dünya Kupasından beri ilk defa bu kadar iyiydi. Sergio Ramos, Capel'i oynatmadı bile. Gago ise her zamanki gibi orta sahayı kitledi, gelen her topa bastı. Yüreğiyle oynuyor bu çocuk.

Ve Raul... Kaptan 290. golünü attı dün gece. 307 gollü Di Stefano'yu yakalamasına 17 gol kaldı sadece. Maç içinde sahanın her köşesinde gördüm onu. Kendi ceza sahasına kadar geldi savunmaya yardım etti, kanatlara gidip oyunu açtı, içeri girdi golünü attı. Böyle bir kaptanı olduğu için Madrid'liler çok şanslı...

Real Madrid, bu sene belki de şampiyonluğu kazanamayacak. Ama dünkü maçtaki gibi oynadıkları sürece kimse şampiyonluk bile aramayacak.

Son olarak çok zorlu olacağına inandığım gelecek haftanın programını vereyim:

Mallorca - Real Madrid
Barcelona - Getafe
Sevilla - Villareal

Milano'da Sonbahar


Milano'nun 2 büyük takımı, Milan ve Inter için işler yolunda gitmiyor bu aralar. Inter henüz yaprak dökme aşamasında ve Roma'nın becereksizliği sayesinde şampiyon olma şansları yüksek. Milan'da ise kara kış var, büyük bir revizyon olmadan toparlanma şansları yok gibi görünüyor.

- Inter Cambiasso olmadan oynayamıyor. Geçen hafta Juventus yenilgisinden sonra bu haftada Lazio'da beraberliğe razı oldular. Aslında beraberliğe sevinmeleri gerekir, Lazio baştan sona çok iyi oynadı. Behrami ve Dabo'nun şutları direkten dönmese maç çok değişik bir skorla bitebilirdi. Lazio, Bianchi, Pandev ve Rocchi üçlüsüyle çok zevkli bir futbol oynadı. Behrami, De Silvestri, Dabo ve Ledesma'da bu üçlüye çok iyi destek verdiler. İbrahimovic gene yalandı, çok fazla top kaybetti ilerde.

- Milan maçını izlemeye başladığımda Atalanta 2-0 öndeydi. Gilardinho oyundan alınmış ve yerine Paloschi girmişti. Gilardinho artık gitsin Roma veya Fiorentina'ya, yetenekli bir golcü ama Milan sistemine çok ters geliyor. Ambrosini gol attı, kaleciye faul gerekçesiyle sayılmadı (ki bence nizami bir goldü). İtiraz ettiği için sarı kart gördü. Daha sonra Maldini 2-1 yaptı skoru. Maçın sonlarına doğru Atalanta, İnzaghi ve Doni'yle 2 net gol kaçırdı. Vakit geçirmek için kendini yere atan Pinto'ya kızdığı için Nesta kırmızı kart gördü. Pozisyonun devamında ise Ambrosini ceza sahasında düşürüldü. Ben Pato kullanırken diye beklerken Pirlo vurdu ama Coppola iyi tuttu topu.

En nihayetinde iki takım içinde işler yolunda gitmiyor. Sakatlıklar olmasa Inter bu kadar zorlanmazdı muhtemelen. Defansın göbeği ve oyun kurucuları yok sonuçta... Ama Milan Kaka'nın olmayışını bahane edemeyecek kadar batmış durumda. Ancelotti kalacak dense de her hafta daha fazla eleştirilir oldu. Bir takım bir sene içinde Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğundan bu noktaya nasıl gelir bunu incelemek lazım.

30 Mart 2008

Haftasonu Notları


Yaklaşık 1 haftadır ailevi nedenlerden dolayı yoktum. Son 1 haftasını yoğun bakım kapısında bekleyerek geçiren biri nasıl olabilirse öyleyim. Dünkü ve bugünkü maçların çoğunu izleyemedim haliyle, sallamadan maçlarla ilgili notlar vereyim.

- Arsenal 2-0 dan 3-2 almış maçı. Diaby atıldıktan sonra - ki sonuna kadar haketmiş- bunu başarmak zordu. Hele ki rakibinizin düşme tehlikesi varsa.

- Barcelona da Arsenal'e özenmiş. Ama tersinden almışlar ve 2-0 dan vermişler maçı. Betis rahatlamıştır maçtan sonra, aynı şeyleri Barca ve Rijkaard için söyleyemeyiz.

- Roma saçmalamaya son hız devam ediyor. İnter'in 2 puan kaybettiği haftada berabere kaldılar. İnter ve Milan için ayrı post yazarız.

- Juventus Parma maçı ertelendi. Parma taraftarlarından biri çıkan kavgadan kaçmak isterken geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş. Hemen akıllara Gabriele Sandri geliyor, o da Juventus - Lazio maçı ile kaybetmişti hayatını.

- Manu da önüne geleni ezmeye devam ediyor. Bu hafta da Aston Villa'yı ezip yollamışlar. Ronaldo yine başrolde, atılan bütün gollerde payı var. Kendi attığı gol ise jeneriklik olmuş. Manu 4 - 0 Aston Villa

- Portsmouth seneye Uefa'ya gitmeyi kafasına koymuş. Bu adamların başarısını iyi incelemek lazım, bu kadar dengeli ve bir birine uyan bir takım kurmak alkışlanması gereken bir iş. Portsmouth 2 - 0 Wigan

- Valencia gelene gidene yenilmeye devam ediyor. Geçen hafta Madrid'i yendiklerinde yazmıştım bu kadar karaktersiz oynanmaz diye, bu skoru görünce karaktersiz oynasınlar da kazansınlar diyesim geliyor. Valencia 0 - 3 Mallorca

- Son olarak Fernando Torres'ten geliyor: Mavii mavii masmaviiii Liverpool 1 - 0 Everton

29 Mart 2008

2010 Şampiyonlar Ligi finali Madrid, Uefa Kupası Finali Hamburg'da.

2010 Şampiyonlar Ligi Finali Madrid'de Real Madrid'in stadı olan Bernabeu'da,


2010 Uefa Kupası Finali de Hamburg'da Hamburg HSV'nin stadı olan Aol Arena'da oynanacak.

*Fotoğrafların üzerine tıklayarak daha büyük haliyle stadları görebiliyor olmalısınız.

Beckham 100 dedi.




Daha önce burada Beckham 100. kez forma giymeye hazırlanıyor demiştim. Sonunda Beckham da İngiltere basını da amacına ulaştı ve Davi Beckham Fransa'nın İngiltere'yi 1-0 yendiği maçta 100. kez forma giydi.

Euro 2008'e giderken...

Cezayir 0 - 1 Kongo
Bulgaristan 2 - 1 Finlandiya
Estonya 2 - 0 Kanada
Macaristan 0 - 1 Slovenya
Litvanya 1 - 0 Azerbaycan
Güney Afrika 3 - 0 Paraguay
Ukrayna 2 - 0 Sırbistan
İsrail 1 - 0 Şili
Ermenistan 1 - 0 Kazakistan
Beyaz Rusya 2 - 2 Türkiye
Tunus 2 - 0 Fildişi Sahili
Mısır 0 - 2 Arjantin
Malta 7 - 1 Liechtenstein
Karadağ 3 - 1 Norveç
Romanya 3 - 0 Rusya
Andorra 0 - 3 Letonya
Bosna & Hersek 2 - 2 Makedonya
Danimarka 1 - 1 Çek Cumhuriyeti
Lüksemburg 0 - 2 Galler
Slovakya 1 - 2 İzlanda
Avusturya 3 - 4 Hollanda
Polonya 0 - 3 Amerika
Portekiz 1 - 2 Yunanistan
Belçika 1 - 4 Fas
Brezilya 1 - 0 İsveç
Kuzey İrlanda 4 - 1 Gürcistan
İsviçre 0 - 4 Almanya
Fransa 1 - 0 İngiltere
Gana 1 - 2 Meksika
İskoçya 1 - 1 Hırvatistan

Gilardino, Roma'ya gider mi?


Şu sıralar Alberto Gilardino'nun yaz aylarında Roma'ya transfer olacağı söylentileri var. Ac Milan ile olan sözleşmesini düşününce zor görünüyor lakin, futbol piyasasında sözleşmelerin çok da önemli olmadığını daha önce çok gördük elbette yeşil ($) bir bedeli var herşeyin.

24 Mart 2008

Toscana'nın Sosyalist çocukları : As Livorno Calcio zor durumda.



Serie B'den Serie A'ya çıktıkları zaman faşist parti örgütlerini sevinç göserileri arasında talan eden, her maçta Orak ve Çekiç koreografileri yapan hatta Internationale marşını sahaya çıkmadan önce tribünlerinden bu Liman şehrine dinleten sosyalist çocukların takımı As Livorno Calcio.

Bu sezon Serie A 'da performansları ile kötü pozisyon aldılar ve oynana 30 maçın sadece altısını galibiyetle tamamlayabildiler, on tane de beraberlik aldılar.Düş hattının son takımı olan Reggina'nın hemen üstünde yer alıyorlar.


Kalan maçları içindeki Roma ve Milan maçı dışındaki maçlardan Serie A'da kalması için gerekli puanı toplayıp ligde kalacağını umuyorum Livorno'nun. Düşse de gönlümüzdeki yerinden düşmeyecek nasılsa önemli olan da bu.

Paul Robinson yeniden...

* Fabio Capello Robinson'u yeniden İngiltere Milli takımına davet etti.

Serie A iyice karıştı.


Inter için dilediğim şeyler olmaya başlayınca ben de korkmaya başladım iyiden iyiye. Bu Inter ne zaman puan kaybedecek derken derken adamlar artık kazanamaz oldular neredeyse...

Bu haftasonu oynanan maçta Juventus'a kaybettiler yine, bu sefer kendi sahalarında kaybettikleri maç Empoli'yi 2-1 yenen Roma'nın bu hafta kazançlı çıkmasını sağladı yine.

Son altı maçı gözönüne alarak bir inceleme yaptığımızda puan durumunda As Roma birinci sırada yer alıyor, Inter ise dokuzuncu sırada yer alıyor. Bu altı maç içine avrupa kupası maçlarını da katarsak Inter'in Liverpool hezimetleri sonucu daha da vahimleştiriyor.




Roma'ya bakıyorum da sanki şampiyonluğa inanmıyorlar gibi hırstan yoksun bir futbol oynuyorlar.Her ne kadar Inter ile oynadıkları ve berabere biten maç sonrasında Totti "Bu iş burada bitmez." dediyse de takımı şampiyonluk havasına girmiş olarak göremiyorum.

Geçen hafta yapma bunuu, yapma bunuu diye buralardan bağırsak da ezeli rakip Lazio'ya kaybetti Roma, bu kayıp olmasaydı şimdi dört olan puan farkı 1'e inmiş olacaktı.Inter ile Roma'nın fikstürüne bakarsak, Inter'in fikstürünün daha zor olduğunu da görüyoruz. İnançlı bir Roma bu ligi kotaracak güçtedir, şimdilik bekleyeceğiz.

Juventus ise bu maç sonrasında hem prestij hem de kalan haftalar için umut kazandı. şampiyonlar ligi içinde önemli bir avantajları var.

Şampiyonlar ligine gidiş için bilet almaya yakın diğer bir takım da Fiorentina. Yine son altı maça baktığımızda Fiorentinatablonun üçüncü sırasında yerini alıyor ki bu dördüncü sıradaki Juventus'un da önünde olmak demek. Milan'ın Fiorentina'nın bu performansını sürdürmesi durumunda bu sene için Şampiyonlar Ligini unutması gerekiyor.

Sunday Bloody Sunday


İşler çığırından çıktı liglerde;

- Manu son yılların en keyifli, en güzel topunu oynuyor. Dün Liverpool'u ezip yollamışlar... Yollamışlar diyorum zira maçın yerine bez bebeği yayınlamayı tercih etti fox tv. Burdan da söyleyim, eğer kulağınız çınladıysa, eğer sülalenizde herhangi birinin kulakları çınladıysa sebebi benim! Bu arada maçtan 3 gün önce yazdığım post da yalan oldu, Rio ve Vidic sahadaydı.

- Chelsea artık 2. sırada! Drogba attığı 2 golle indirdi Arsenal'i, Arsenal'in maçı hakedecek oyunu da yoktu gerçi. Drogba'nın karşısına çıkan savunmaya üzülürüm, o nasıl bir güç, nasıl bir ezicilik yahu... Ama aynı oranda beyefendi; düşen rakiplerine ilk giden, hallerini soran ve ayağa kaldıran adam Drogba'ydı.

- Real - Valencia maçı bizim Galatasaray - Kasımpaşa maçının aynısıydı. Bu kadar karaktersiz, bu kadar iğrenç bir futboldan sonra galibiyete sevinebiliyorsa Valencia taraftarı ne mutlu onlara. Bu değil Valencia, böyle olmamalı... 11 kişi maçın büyük kısmını kendi sahasında geçirdi, normal kapanmanın çok ötesine geçtiler. Geçen seneki Valencia ve şimdiki arasında acayip bir fark var.

- Galatasaray dün şansla kazandı. İnanılmaz bir durum bu takımın burada olması!

23 Mart 2008

552 matches, wearing the same shirt


Efsane kaptan Del Piero rekorlarına bir yenisini ekledi; Gaetano Scirea ile birlikte Juve tarihinin en fazla forma giyen oyuncusu oldu. Gelecek maç bu rekoru kıracak şüphesiz.

Kendi sitesinde bununla ilgili bir yazı yazmış Del Piero, direk link veremediğimden yazıyı buraya kopyalıyorum. Bu arada yazı o kadar güzel ve anlamlı ki bozmamak için çevirmiyorum yazıyı. Buyrun;

"552 matches, wearing the same shirt. This number contains my memories. It tells about my victories, but unfortunately also about the defeats. A lot of hugs, tears, sometimes the feeling to be dejected, euphoria, suffering, anger, happiness and pride. This has been always my passion, since the first time I touched the ball. All in all, big part of my life.

552 matches, wearing the same shirt. This number means a lot to me, all the big records I'm gathering in this part of my career. But they don't mean everything, because I have always thought that it's not enough just to reach your goals, the way you reach them isn't less important.

552 matches, wearing the same shirt. I have got to the top in the Juventus history with Gaetano Scirea. That's exactly what I mean when I say the way you reach your aim is important. The way Gaetano Scirea did it. Sometimes I ask myself what do young guys or boys see in me. And I think I would like that they see in me what I saw in him. I'm talking about the man and not only the extraordinary player. That what it means for me to enter people hearts and leave something what is just more than numbers.

552 matches , wearing the same shirt. I have got to the top and I'm proud of it. I stop to have a look who is next to me, the same captain band on the arm. Always with the Juventus, and only with our Juventus. My name's next to that of Scirea, and this is nice. I just want to remember him before going on.

552 matches, I have come up to here. I keep on looking forward to the beginning of the next one, the one I have still to play. Wearing the same shirt.

Alessandro"

Cumartesi Notları


Ne hayırlı, ne uğurlu bir gündü öyle!

- Roma son dakikalarında yine saçmaladığı maçta Empoli'yi 2-1 yendi. Lazio karşısında saçmalamasalardı her şey güllük gülüstanlıktı şimdi... Son dakikalarda çok sayıda kontra atak yaptı Roma ama 4 e 1 kontra atağı atamadılar.

- Diğer maçta bizim aslanlar Meazza'ya gömdü İnter'i. Oyun genelde ortadaydı ama Juve daha çok pozisyon buldu. Del Piero biraz daha dikkatli olsa 2-0'dan sonra farka giderdi. Sissoko git gide oturuyor orta sahaya, her maç biraz daha iyi oynuyor ve böyle giderse transferine harcanan para helal olsun. Nedved ve Del Piero yorulana kadar mükemmel oynadılar. Bu yaşta bu efora ancak şapka çıkarılır. İşin Camoranesi kısmına hiç değinmiyorum, böyle bir oyuncu daha yok...

- Milan ve Fiorentina arasında çekişme kızışmaya başladı. Her iki takım da bu hafta kazandılar. Fiorentina'nın bir maç daha kaybetme lüksü var.

- Sevilla kendi evinde Atletico'ya yenildi. Maç boyunca dayak attılar Aguero'ya, o da cezalarını verdi.

- Beşiktaş maçını izlemedim, maç sonu yorumlara baktığımda bütün taraftarlar hakeme küfrediyordu. Maçtan sonra Ertuğrul hakem haklıydı demiş, bugün de Hurriyet ve Milliyet'teki Beşiktaş yazarları hakem haklıydı diyorlar. Ne yaman çelişki bu?

21 Mart 2008

Yiğit #11

Torres'i Kim Durduracak?


Sanıyorum şu saatlerde bütün Manu tayfası bunu düşünüyor. Bildiğiniz gibi pazar günü Liverpool maçı var ve standart ikili, Rio ve Vidic olmayacaklar. Rio neredeyse kesin de, Vidic de muhtemelen oynamayacak. Bu durumda defansın göbeği çikolata adam Wes Brown'a kalıyor. Daimi joker O'Shea onun yerinde sağ beki alacak.

Göbekte her halükarda bir boş yer kalıyor. Bu boş yeri dolduracak kişi ise muhtemelen Gerard Pique... Gelecek ay (anket sonuçlarının şu anki durumuna göre) yeni yıldızlardan olduğu için yazacağım kendisini, o yüzden şimdilik pek bir şey yazmıyorum. Ama kolay değil Torres'in karşısına bu adamı koymak. Bu yüzden şu an herkes Vidic'in iyileşmesi için dua ediyor!

Patrik Berger


90'lar serisi yapıpta Çek Cumhuriyeti'ne uğramamak olmazdı. Muhteşem 3 orta saha oyuncusu içinden Berger'i seçtim, Poborsky ve Nedved'i saygıyla selamlayarak...

Slavya Prag'ın ismi olduğu yıllar. Genç bir çocuk fırtına gibi oynuyor. 22 yaşındaki bu genci o zamanlar Dortmund'da olan Hitzfeld keşfediyor ve alıyor. Dortmund'da o zamanlar Alman futbolunun önünde gidiyor. 95-96 sezonunda çoğunlukla kenarda oturuyor Berger, girdiği zamanlarda da ön liberoda oynuyor. Sesi çıkmıyor tabi ama çok mutlu olduğu da söylenemez. Ama sezon sonunda Bundesliga ve Alman Kupasına dokunan futbolculardan birisi olma şerefine erişiyor.

Sezon sonunda İngiltere ev sahipliğinde Euro 96 var. O turnuvada, kimsenin beklemediği bir başarı yakalıyor Çek Cumhuriyeti gençlerle. Efsane bir turnuvanın sonunda finalde Almanya'ya uzatmalarda yeniliyorlar.

Turnuva ardından Poborsky Manchester United'a, Nedved Lazio'ya, Berger ise Liverpool'a gidiyor. Liverpool'da efsane yıllar geçiriyor Berger. Ne rakipleri ne tribünler ne de takım arkadaşları bir sonraki hamlesinin ne olacağını bilmiyor. Bazen orta sahanın ortasındayken 90'a yolluyor topu, bazen kendi sahasındayken asist yapıyor. Hem kendi hem de izleyenler o sahadayken maçtan keyif alıyorlar.

Tabii hikaye böyle pembe sürmüyor, sakatlık üstüne sakatlık yaşıyor Berger. Bir türlü kurtaramıyor kendisini bu beladan. En sonunda Liverpool'dan ayrılmak zorunda kalıyor ve Portsmouth'a gidiyor. Sağlam başlıyor sezona, umutlandırıyor bizleri. Eski günlere dönecek derken bir kez daha sakatlanıyor.

Portsmouth sakatlıklardan kurtulamayan Berger'i serbest bırakıyor ve Aston Villa'ya gidiyor Berger. Kendini toparlaması için Stoke City'ye kiralanıyor, orada oynarken neler oldu bilmiyorum. Hala Aston Villa kadrosunda Berger. Ve çok eski bir oyuncu gibi görünse de Juventus'lu Nedved'ten küçük.

En nihayetinde sakatlıklar yüzünden izleyemediğimiz, doyamadan sahalardan yolcu ettiğimiz bir oyuncu olacak Berger. Geriye bizlere izlettiği güzel futbol ve Liverpool hakkındaki şu sözleri kalacak:

"You know, the greatest day in my football life was the day I signed for Liverpool. I couldn’t believe it. When I was young in Czechoslovakia, we didn’t see much European football, but my father’s friend went to England and he watched Liverpool. When he came back, he gave me the programme, the ticket and a scarf. I still have them all.

When I moved to Southport to live, my neighbour was Kenny Dalglish. Alan Hansen lived around the corner. I met them, they were normal guys, but they were my heroes. To me, it’s the best club in the world and when I am finished playing and I’m telling my children about it I will be proud to say that for seven years I was a Liverpool player."

20 Mart 2008

Renk Cümbüşü

19 Mart 2008

Tehlikeli Düşünceler


Demichelis cuma günü ön libero oynamak istemediğini, kendisinin bir savunma oyuncusu olduğunu söylemişti. Söylediği gün de süresiz olarak kadro dışı bırakıldı.

Pazartesi günü özür dilemiş kendisi, bugün oynanan Wolfsburg maçında sahadaydı. Munih kupada finale kalırken Demichelis defansta oynadı.

Aslında kendisi için tehlike henüz geçmiş değil, açıklamaları biraz bozulduğunu ve kırıldığını gösteriyor. Burada haberin tamamı var.

Cesedimi Çiğnersiniz!


Diego ile ilgili transfer haberleri zıvanadan çıkarmış Jurgen Born'u... "Diego klupten anca cesedimin üstünden gider. Takımın en önemli oyuncusu ve 2011'e kadar bizimle". Açıkçası transfer haberleri o kadar abartı boyutlara ulaştı ki korkuyorum adam yakında televizyona çıkacak çocuğuyla, "giderse çocuğumu keserim" diye...

Diego bir süredir iyi oynamıyor, sebebi belki de bu dedikodulardır bilmiyorum açıkçası... 2 sezondur aldığı en iyi topçu ödülünü bu sezon Ribery'e bırakacağı kesin gibi. Yine de gerçek şudur; bu adamı izlemek büyük zevk!

Şüphesiz Diego takıma büyük gelmeye başladı ama sezon sonunda Borowski'yi kaybedecek Werder'in bu adamı tutmak istemesine de kızmamak lazım. Eğer Bundesliga ve CL'de başarı gelecekse bu başarının Diego ile geleceğinin farkındalar.

Ruud Van Nistelrooy Ligi Bitirdi


Madrid semalarının gol rüzgarı 2 ay esmeyecekmiş. Ligin bitimine kadar yok kısaca. Euro 2008'de ise yer alması bekleniyormuş.

Büyük bir darbe şüphesiz. Geçmiş olsun, umarım iyileştiğinde şampiyonluk kupasını başkalarının elinde görmez...

18 Mart 2008

Davor Suker


90'lar listesinde bugün, izlemesi zevk veren futbolcular listesinin daimi üyesi, Hırvatistan'ın milli değerlerinden biri var; Davor Suker.

Hırvatistan daha ülke değilken Yugoslavya U21'de atmaya başladı gollerini. Kariyerine hızlı bir başlangıç yaptıktan sonra Sevilla'ya gitti ve 5 yıl orada kaldı. Hatırlarsınız, Zola için hocasının payı büyük demiştim. Aynı hoca bu adamın kariyerinde de yer edinmiş kendine, Sevilla'da Maradona ile oynama şansını yakalamış Suker. Maradona Sevilla'dan ayrıldıktan sonra o almış sazı eline, Maradona'dan sonraki ilk sezon 24 gol atıp gol krallığında 2. olmuş (O zamanlar 1. genelde Romario olurdu).

Efsanenin gerçek başlangıç tarihi ise 1996, Real Madrid'le sözleşme imzaladığı gün. O sezon Real Madrid çok güzel 2 transfer yapıyor; Suker ve Mijatovic... Bu iki "eski yugoslav" 3 sezonuna damga vuruyorlar Real'in. Suker 3 yıl boyunca oynadığı Real'de La Liga ve Şampiyonlar Ligi Kupasını kaldırıyor... Şöyle buyurmuş kral; "Kariyerimin en iyi günleri Madrid'te geçti. En güzel şehir, en iyi takım, en büyük başarılar..."

Ama Suker deyince akla ilk olarak Teka reklamlı forma değil, kırmızı beyaz damalı forma gelir. Sebebi ise 98 dünya kupasıdır elbette. 98 Dünya Kupası'nın gol kralıdır Suker, takımı için 6 atmış ve Hırvatistan için çok büyük önemi olan turnuvada, takımının şampiyonayı 3. sırada bitirmesinde büyük pay sahibi olmuştur.

2000 yılında gittiği Arsenal'de uefa kupası kaldırmaya çok yaklaşmış ama onunda kaçıranlar arasında olduğu penaltıların ardından Galatasaray kupayı almıştır.

Suker iyi bir golcüydü ama işini sadece gelen topu bir şekilde kaleye göndermek olarak görmedi hiç bir zaman. Futbolu daha eğlenceli hale getirmeyi kafasına takmıştı adam. Birbirinden güzel 206 gol attı kariyeri boyunca, o çoktan bıraktığı halde bizim izlemeyi bırakamadığımız...

17 Mart 2008

Yiğit #10

16 Mart 2008

Natural Born Killer


Fernando Torres, Fowler'ın 95 - 96 sezonunda ulaştığı başarıya ulaşan ilk oyuncu oldu, takımı için 20 gol attı ligde. Suratı sivilcelerle kaplı bir çocukken hakkında yapılan belgeselleri boşa çıkarmadı.

12 sezondur bu barajı geçemeyen Liverpool'a mı üzüleyim yoksa Torres'in bu başarısına mı sevineyim bilemedim. Son 6 maçta 9 golü var. Fowler o sezon 28 gol atmıştı, 8 maç ve 8 gol var o sayıyı yakalaması için. Yakalayabilir mi bilmiyorum bu hızla giderse (çok zor olsa da) neden olmasın?

"Nasıl efsane olunur?" şu an Anfield Road'da gösterimde, mutlaka izleyin...

Roma'nın Vucinic'i var


Dün akşam oynanan Roma - Milan maçı öncesindeki düşüncem Milan'ın bir tabur dolusu sakat oyuncusuna karşı hafta içi Şampiyonlar liginde Real Madrid'i eleyerek Çeyrek Final'e çıkan Roma'nın kolay olmasa da kesinlikle galip geleceği yönündeydi. Güzel de bir maç olacğını umuyordum...
Maç başladığında ilk 20 dakika kahvemi alıp televizyon'a odaklanmış olmaktan biraz pişmanlık duysam da sonradan bu değişti. İlk 20 dakikası inanılmaz sıkıcı olan, topu alan herkesin rakibe attığı orta saha mücadelesinden bile kötü ismini koyamadığım bir orta saha mücadelesi olduğuydu.
İlk yarının 25. dakikasından sonra oyun biraz da olsa hareketlendi ama benim ilk yarıdan aklımda kalan en önemli an, ilk yarının sok dakikasında kullanılan ya da kullanılmaya çalışılan ve hakemin iptal ettiği korner pozisyonuydu. Önce Romalı futbolcu korner kullanacakken topu hafif dürttü ve topun başından ayrıldı, sonra da başka bir Roma'lı futbolcu köşe gnderine koşarak topu sürmeye başladı fakat hakem tüm itirazlara rağmen enirekt serbest vuruşa hükmetti.
Yıllardır futbol izliyorum ilk kez böyle bir pozisyon görmüş oldum.
İkinci yarının başları da tıpkı ilk yarının başları gibi oldukça sıkıcıydı, ta ki Kaka'nın attığı o güzel gole kadar. Hakkını vermek lazım ki harika bir gol attı Kaka. Bu dakikadan sonra Roma silkelendi ve kendine geldi. Bir teknik direktör oyuna nasıl etki etmeli bunun dersini verdi Spalletti, Guily'i oyuna aldı. Roma'Nın bu değişiklikle oyun karakteri değişti resmen ve en başta kolay olan sonra zora giren maçı Ligin ilk yarısındaki maçı kazandıran Vucinic'in ve Guily'nin golleriyle kazandı.
Blog'u beraber yazdığımız arkadaşım Spagetti geçenlerde "Inter kaybetmiyor, kaybetmiyor diye diye sonunda kaybettirdin" demişti, bilmem belkisi etkisi vardır ama iki hafta önce Napoli'den ilk mağlubiyetini alan Inter'in Şampiyonlar Ligi'nden de elenmenin moral bozukluğuyla önümüzdeki haftalarda yine kaybedeceğini düşünüyorum zira Roma maçında bunun eşiğinden dönmüşlerdi.
Bugün Palermo ile oynayacaklar, maç fazlasıyla puan farkını üç'e indiren ve Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek finalde yoluna devam eden Roma için oldukça iyi bir sezon geçiyor.

Emanuel Alvarez İçin



Velez taraftarı 21 yaşındaki Emanuel Alvarez, San Lorenzo maçı öncesi çıkan kavgada hayatını kaybetti...

Gökdeniz'in Transferi


Hafta içi hasta olduğumdan transferle ilgili bi şey yazamadım. Gerçi Güntekin Onay çok güzel yazmış zaten, onu koyayım buraya...

"Ligin en değerli, en kaliteli oyuncularından birisi olarak kabul ettiğimiz Gökdeniz'in Trabzonspor'dan Rubin Kazan'a gitmesi, parayı bir kenara bırakırsak bende büyük hayal kırıklığı yarattı. Ligimizin en önemli oyuncularından birisinin gittiği kulüp Avrupa'da vitrinde olmayan bir kulüp. Gökdeniz'in Avrupa Futbol Şampiyonası'nda sahneye çıkacak bir oyuncu olarak menajerlerine veya kendisine teklif yapan kulübe, "Durun, ben Avrupa Şampiyonası'nda oynayacağım. En azından Avrupa Şampiyonası'ndan sonra görüşelim" demesi lazımdı. Bu kadar acele etmesine gerek yoktu. Gökdeniz'in Kazan'a gidişi ligimizin kalitesi konusunda da bende hayal kırıklığı yarattı. Gökdeniz neden İspanya, İngiltere, İtalya, hatta Almanya liginde oynamıyor da Rus liginin çok sıradan, iddiasız takımlarından birisi olan Rubin Kazan'da oynuyor? CSKA Moskova veya Spartak Moskova gibi daha iddialı bir kulüpte, Şampiyonlar Lig'inde oynayan bir kulüpte oynuyor olsa Gökdeniz'in gidişi bir derece kabul edilebilirdi. Fakat bu durum oyuncunun hedefsizliğini ve vizyonsuzluğunu da ortaya koyması açısından hayal kırıklığıdır. Gökdeniz sadece ben Kazan'a üniversitede okumaya gidiyorum dese, Tolstoy'un, Lenin'in yetiştiği Kazan Üniversitesi'ne okumaya gidiyorum dese belki o açıdan memnun olabilirdik ama bu şekilde üzülüyoruz. Tatarların yaşadığı bir yer Kazan. Belki o açıdan Tatarlarla Türklerin birbirine yaklaşması, bir kültürel bağın yaşanması açısından belki tek tesellimiz o olabilir."

Cumartesi Notları


- İngiltere'de beklenen son bu hafta gerçekleşti, Manchester United maç eksiğine rağmen liderliği aldı. Chelsea eksik maçını kazanırsa Arsenal'i yakalayacak.

- Dün akşam eniştemle konuştum. "Chelsea çok matah takım değilmiş, eleriz biz bunları" dedi. Sunderland maçını izlemiş. Fenerbahçe - Oftaş maçını izleyen Jimenez ne düşünmüştü diye geçti kafamdan... Ama Sunderland iyi oynadı, düşme korkusundan olsa gerek. Pozisyon buldular ama şansızlık mı beceriksizlik mi desem, atamadılar. En nihayetinde fox spikerinin deyimiyle "light stadı"nda Chelsea 1-0 galip geldi.

- İzlemediğim maçlarda Real Madrid ve Bayern Munih puan kaybediyorlar. Tam tersi Barcelona için geçerli, izlediğim maçlarda yalan oluyor takım. Neyse, Real ve Bayern ligde kalmasını istedikleri takımlara kıyak geçtiler sanırım. Deportivo ve Energie haftayı kurtardılar.

- Valencia'ya gelen vurup gidiyor. Mestalla stadı hiç bu kadar acı çekmemiştir sanıyorum. Dün de Sevilla geldi, 3 puanı aldı ve gitti. Maça sadece skor almak için baktım, ilk yarı Roma - Milan maçı, 2. yarı da Pink Floyd konseri vardı.

- Gecenin en şahane maçı kuşkusuz Roma Olimpico'da oynandı. Milan ilk yarı daha çok pozisyon buldu, atamadı. 2. yarı güzel bir golünü ve ardından gökyüzüne kalkan ellerini gördük Kaka'nın. Milan skora yatmak istedi, beceremedi. Spalletti'nin resmi kurtarıcıları Giuly ve Vucinic aldılar maçı. O değilde Ancelotti desperate housewife oldu iyice...

15 Mart 2008

Yiğit #9

Chelsea'ye Dair


Bugün neredeyse bütün spor yazarları Chelsea hakkında bir şeyler yazmış. Dün yazdığım ama anlamadığım bir sebeple görüntülenemeyen postta şöyle demiştim;

"İlk olarak Fenerbahçe'nin çekebileceği en zor rakiplerden birini çektiğini söyleyeyim. Sebebi bi alttaki postta var. Chelsea'nin -Grant'in- ve yeniden kanıtlaması gereken bir şeyler var ve "genel kanının aksine" fenerbahçe için hiç de kolay bir kura değil."

Bugün okuduğum yazıların ezici çoğunluğunda Chelsea şahane kura denmiş. Yanlızca Uğur Meleke benim gibi düşünüyor, yazısı burada...

Grant ve takımı şampiyonlar ligini çok ciddiye alıyor ve muhtemelen sahaya 4-3-3 dizilimiyle çıkacaklar. Pek olası gözükmese de defansif oynamak adına orta sahada Ballack'ın yerinde Obi Mikel bile olabilir ilk maçta. En nihayetinde ben Chelsea'nin işi sıkı tutacağını düşünüyorum...

14 Mart 2008

Gianfranco Zola


Fenerbahçe'ye Chelsea çıkmasından, ve hastalığın vücudumu terkinden kelli 90'lar serisine bir Chelsea efsanesiyle devam edelim.

Chelsea efsanesi dedim ama kariyerinin başlarına iyice bir bakmak gerekir, zira Zola'yı efsane yapan faktör buradadır. Kariyerinin başlarında -23 yaşında- Napoli'ye transfer oldu. Napoli'de o zamanlar Zola'nın herşeyi ondan öğrendim dediği adam vardı; Diego Armando Maradona. Kendi sözleriyle yazayım: "Herşeyi Diego'dan öğrendim. Antremanlarda hep onu gözledim ve onun gibi frikik atmaya çalıştım." Ustası Maradona ile birlikte o sezon Napoli'ye 2. ve son Serie A şampiyonluğunu tattırdı Zola.

4 sene Napoli için oynadıktan sonra başka bir İtalyan takımı Parma'ya transfer oldu. Parma'da Juventus'un eski futbolcusu Dino Baggio ile beraber Uefa Kupası'nı kaldırdılar. Fakat Ancelotti'nin şahane menajerliği sonucu -işime yaramaz diye satılmasına izin verdi.- £4.5m muayyen bedelle Chelsea oyuncusu oldu.

Zola böylece 30 yaşında kariyerinde yeni bir sayfa açmış oldu. Takip eden 7 sezon boyunca Chelsea adına muhteşem maçlar çıkardı. Chelsea ilk kez onun döneminde şampiyonlar ligine çıktı (Çıktığı ilk sene 5 atmışlardı bize ama Uefa Kupasından dolayı sesimi çıkarmıyorum). Chelsea henüz değerleri olan bir klupken oradaydı Zola ve Chelsea'nin en değerli parçasıydı.

Chelsea'de giydiği 25 numaralı forma emekli edildi. Bu Chelsea tarihinde bir ilktir. Ayrıca Chelsea'nin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu seçildi.

Zola'nın oyununu kelimelerle anlatmak pek kolay değil aslında. Zola, şimdilerde sahalarda pek de görünmeyen tipte oynardı, Maradona gibi Laudrup gibi... Büyüleyici bir oyuncuydu, futbolu daha çok sanat gibi gösterdi bize Zola.

Finale Giden Yol


CL'de çeyrek ve yarı final eşleşmeleri az önce çekildi Rinat Dasaev tarafından. Kuralar şöyle;


Arsenal - Liverpool
As Roma - Manchester United
Schalke 04 - Fc Barcelona
Fenerbahçe - Chelsea

- İlk olarak Fenerbahçe'nin çekebileceği en zor rakiplerden birini çektiğini söyleyeyim. Sebebi bi alttaki postta var. Chelsea'nin -Grant'in- ve yeniden kanıtlaması gereken bir şeyler var ve "genel kanının aksine" fenerbahçe için hiç de kolay bir kura değil.

- Roma kabusundan yine kurtulamadı. Artık yasaklansın bu takımların birbirleriyle oynamaları! Şaka bir yana Manu yine geçer Roma'yı.

- Barcelona toparlanmak için çok şahane bir şans yakaladı. Kriz üstüne krizlerden kurtulabilirler.

- En güzel eşleşme Arsenal - Liverpool oldu. Bir yanda makine gibi oynayan Arsenal var, bir yanda orta sahası durduğunda sıçan Arsenal. Liverpool bu açıdan şanslı görünüyor. Tabii favorinin yine de Arsenal olduğunu söylemek lazım.

Uefa Kupası 2008'de çeyrek finalistler belli oldu




Getafe
- Benfica 1-2 / 1-0
Anderlecht - Bayern Münih 0-5 / 2-1
Bolton Wanderers - Sporting 1-1 / 0-1
Bayer Leverkusen - Hamburg 1-0 / 2-3
Marsilya - Zenit 3-1 / 0-2
Rangers - Werder Bremen 2-0 / 0-1
Fiorentina - Everton 2-0 / 0-2
Tottenham Hotspur - PSV 0-1 / 1-0

13 Mart 2008

Kızdırmamak Lazım



Son zamanlarda üstüne çok gidildi, Grant'la, Ten Cate ile sorunları var dendi. Uyumsuz dendi, o dendi bu dendi... Dün Derby'ye 4 tane attı. Chelsea taraftarının şampiyonluk hakkında konuştuklarını duyabilirsiniz artık.

12 Mart 2008

Liverpool taraftarı "Çek bir Schalke !"


Önemli kupalarda kura çekimleri öncesi basınımızın manşetlerinde, kura'nın kendilerince en güçsüz takımı için "Çek bir X" manşeti atmak neredeyse gelenekselleşti artık. Bizde aynı başlığı attık fakat bu kez neden farklı. Haberimize Liverpool F.C. ile ilgilenen Anfielred.co.uk sitesinde yapılan bir anketin önizlemesini ekledim görsel olarak. Anket şampiyonlar Liginde rakibimiz kim olsun? sorusuna cevap arıyor ve sonuçlarına bakarsak bulmuş gibi de gözüküyor...

Liverpool taraftarları %40 ile en çok Schalke ile eşleşmek istiyor hemen akabinde de % 22 ile, daha ismini düzgün yazamadıkları Fenerbache (Yılların Fenerbahçesi Fenerbache olmuş) geliyor.

Bu sene Çeyrek Finale kalan hangi takım taraftarı ya da yöneticisi fikir beyan etse cevap Schalke ya da Fenerbahçe oluyor. Bakalım Schalke ile Fenerbache'yi çeken klüpler (herkes istediğine göre birşey biliyorlardır) sorunsuz yarı finale kalabilecek mi yoksa yine futbolda hiçbir rakibi hafife almamalıyız ideasının taraftarları mı haklı çıkacak.

Bu saatten sonra rakibini hafife alan kanımca babayı alır.

Şampiyonlar liginde son takım Liverpool

Liverpool'un Inter'i elemesi sonrası artık çeyrek final oynayacak sekiz takım kesinleşmiş oldu.

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final kuraları 14 Mart 2008'de çekilecek. Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final maçları 1 Nisan 2008 ve 9 Nisan 2008 tarihlerinde oynanacak.

Chelsea
Schalke
Roma
Barcelona
Manchester united
Arsenal
Fenerbahçe
Liverpool

Burdisso sağolsun : Inter : 0 Liverpool :1


Liverpool kaptanı Steven Gerrard Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale kaldıkları Inter maçı sonrası "Burdisso sağolsun". İlk maç içinde ben ne yalan söyleyeyim "Materazzi sağolsun" demiştim.

İçimden nedense Serie A'da Roma'nın önünde olmalarından kaynaklı tüm sevgisizliğime rağmen "Oh olsun Inter'e" demek gelmiyor.

İlk maçın son beş dakikasından itibaren herşey değişti. Çok da yorum yapmak istemiyorum. Ciddi ciddi Inter üzerinden avrupada bir lanet var mı düşünmeye başladım. Son üç finalde iki kez final'e çıkan ve birisinde (Hatırlarsınız İsanbul'da) kupayı alan Liverpool yine yoluna devam ediyor.

Murat Kosova bu sene ciddi derecede duygu patlaması yaşıyor olmalı, Beşiktaş-Liverpool maçını kastetmiyorum tabiki :)

İngiltere'nin deplasman forması değişti.


*2008-2010 yılları arası İngiltere'nin deplasmanlarda giyeceği yeni forma.

11 Mart 2008

40 C


Bir kaç gün uzağım, salgından nasibimi aldım. Kusura bakmayın...

09 Mart 2008

Yiğit #8